MANİSA' DA ŞEHZADELİK YAPANLAR
- Yıldırım Bayezıd'ın oğlu Süleyman Çelebi
- II. Murad'ın oğlu Mehmed (Fatih)
- Fatih Sultan Mehmed'in oğlu Mustafa
- II. Bayezıd'ın oğulları Abdullah, Alemşah, Korkut ve Mahmud
- Yavuz Selim'in oğlu Süleyman (Kanuni)
- Kanuni'nin oğulları Mustafa, Mehmed ve Selim
- II. Selim'in oğlu Murad
- III. Murad'ın oğlu Mehmed
HÜNKARİ
Osmanlı döneminde güvercin besleme kültürünün önemi bilinmektedir. Halkın bu merakı saraylardaki yaşama da yansımış ve bu güvercinlere özel ilgi gösterilmiş, istisna mekanlar tahsis edilmiştir. Bu dönemde birçok güvercin ırkının ön plana çıkmasına rağmen, Hünkar güvercini anlamına gelen Hünkari adıyla anılan güvercinler özel öneme sahip olmuşlardır.
Osmanlı, güvercine olan ilgisi nedeniyle 3 kıtaya yayılan topraklarında yetişen güvercinleri bir araya getirerek geniş bir koleksiyon oluşturmuştur. Çok farklı ırk ve niteliklere sahip güvercinler şehzade şehri olarak bilinen ve Osmanlı’yı yönetecek padişahların yetiştirildiği Manisa’da toplanmışlardır. Osmanlı padişahlarının kendine has ırk yaratma arzusu ile başlatılan melezleme çalışmaları sonucu emsalsiz güzellikleri ile bugün dünyada estetik açıdan en nitelikli ırk kabul edilen Hünkariler yaratılmıştır.
Anlaşılacağı gibi Hünkariler doğal bir ırk olmayıp yetiştirilmeleri ve üretilmeleri özel ilgi, beceri ve yöntem gerektirmektedir.
Osmanlı yönetimi yabancı misafirlerine gurur ile izlettikleri Hünkari ırkını, 1860’lı yıllardan itibaren değer verdikleri misafirlerine, onları onurlandırmak için hediye etmeye başlamışlardır. Böylece, ülke içinde saraylar dışında beslenmesine izin verilmeyen Hünkariler Avrupa’ya yayılmaya başlamış ve büyük ilgi görmüştür. Avrupa’da kısa sürede büyük beğeni toplayan Hünkariler, daha sonra Amerika Kıtası’na da geçerek aynı ilgiyi orada da görmüşlerdir.
Osmanlı’nın çöküşünü takiben saraylardaki Hünkariler halk tarafından yetiştirilmeye çalışılmıştır. Ancak Osmanlı’ya ait bir kültür olmaları ve özel ilgiye ihtiyaç duymaları dolayısıyla bugün özellikleri ve vasıfları kaybolma noktasına gelmiştir.
Tayfun Küçükoğlu
SULTAN GÜVERCİNİ HÜNKARİ
Manisa şehzade Sarayına özgü, “Sultan Güvercini”, “Hünkari” ırkı bir refah ve incelik anlayışının birleşmesi ile, Osmanlı Sultanlarının kendilerine has bir mükemmel ırk geliştirme isteği sonucu, yüzyılların emek ve birikimi ile meydana gelmiştir.
Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarındaki farklı ırktaki güvercinler, Manisa Sarayında toplanmış ve burada zengin bir güvercin koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu çeşitlilik içinde melezleşme çalışmaları sonucu üretilen “Hünkari” ırkı, kanaryadan küçük gagaları ve her renkteki ebruli-dantelli ve bir tüy veya telekte, en az iki, üç renkli desenleriyle eşsiz güzellikte bir güvercin cinsi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
19. Yüzyıldan itibaren Saray tarafından yabancı misafirlere hediye edilen Hükariler Avrupa’ya yayılmış, oradan Amerika’ya da geçerek bütün dünyada tanınmıştır.
Bu gün ismi, kökenini çağrıştıracak şekilde, göğüslerindeki gül diye adlandırılan kendi içinde dönen , dalgalı, kıvırcık tüyler sebebiyle, “doğu fırfırı” anlamına gelen “Oriental frill” olarak anılan Hünkarilerin, Amerika ve Avrupa’ da dernekleri bulunmaktadır.
1864 yılında ilk defa H. P. Caridia tarafından alınıp, İngiltere’ye götürüldüğü bilinen Hünkariler, 1879 yılında da Amerika’nın önde gelen kentlerinden New York’ta National Columbarian Society tarafından ilk defa sergilenmiştir.
Küçük gagaları sebebiyle kendi yavrularını beslemekte zorlanan Hünkariler süt annesi olan daha büyük gagalı güvercinler tarafından büyütüldüğünden, yetiştirilmeleri zor ve sınırlı olmakta, halis ölçülerde olanlarına daha ender rastlanmaktadır. Hatta damızlık olanlar Avrupa ülkelerinden, bilhassa da Almanya’dan geri getirilmektedirler.
Tamamının ayakları paçalı, başlarının üstü sivri tepeli ve göğsü güllü olan Hünkariler, iki ana renk kompozisyonu içinde toplanırlar.
Birinci gurupta, baş, boyun, göğüs alt ve sırt beyaz, yalnızca kanat üstleri ve kuyruk ebruli-dantelli mavi, gri, kahve, kırmızı, siyah renk desenlidirler. Kuyruk uçlarında padişah mührü anlamına yorumlanan, bir beyaz metal para şeklinde desen mevcuttur. Kuyruk uçlarındaki bu beyaz ebruli işlemeye bu yüzden “mühür” veya “alem” denilir. Bu guruba yurtdışında “satinette” adı verilirken bizde ” kanat-kuyruk işlemeli ” çamkabuğu, mavi , gibi isimlerle anılırlar.
İkinci gurup ise, baş, boyun, göğüs alt ve sırt koyu renkli olup, kanat ve kuyrukları ebruli-dantel desenlidir. Bu guruba da dışarıda “blondinette” denirken bizde “tam çamkabuğu”, “arap ozan” kara çil, mavi ,sarı, kırmızı “sümbüllü” kırmızı çil denilmektedir. Yine kuyruklar ve kanat uçları mühürlü ve alemlidir.
Bu iki ana gurubun dışında , göz altı-alın renkli, kanat üzerleri mavi, beyaz veya kırmızı kuşaklı olanları da vardır. Bunlara da, “turbiteen” adı verilir.
Manisa ve çevresinde halen yaygın olarak bulunan Hünkarilerin tüm orijinal renkleri mevcuttur. Çamkabuğu, sarı, kırmızı, mavi, siyah sümbüllü, kanat uçları ve kuyrukları açık renk oyalı-ebruli süslemeli olup, beyaz üzeri kanat ve kuyrukları aynı renklerle süslü olanları da görebilmek mümkündür.
Bu renk ve desen zenginliğine rağmen, bu gün için yaygın bulunan Hünkarilerin gaga uzunluğu, dünya ölçeğinde orijinal olarak tabir edilen Avrupa ve Amerika’daki çok iyi korunmuş ve hatta gelişimi devam etmiş, emsallerinden yarım santimetre uzunluğunda büyüktür. Bu nedenle hünkarilerin yurtiçinde de, en kısa gagalıları, en makbul olanlardır. Bu sebeple gerek müsabakalarda, gerekse ticari alım-satımlarda önce gaga uzunluğuna bakılır.
Fakat, yurtdışında burunun altında dışarıya bir uzantı vermeyen adeta ”sıfır” uzunlukta bir gaganın, beslenme ve yavru besleme imkanını zorlayan yapısının doğal hayata ve üreme fonksiyonuna aykırı bulunması , bir tartışma ve eleştiri konusu olabilir.
Ama zaten, Manisa’da mevcut hünkarilerin gaga ölçüleri, besleme, üreme fonksiyonlarını karşılamaya yeterli ölçüde ve kırık tabir edilen karışmış örneklerinin dışında, seçilerek beslenen ve el değiştiren Hünkariler gayet küçük gagalıdır.
Bu gaga kısalığındaki birkaç milimetrelik fark sebebi ile, Manisa’da halen mevcut hünkari güvercinlerine Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine nazaran ırkı bozulmuş gözüyle bakamayacağımız gibi, aksine beslenme ve üreme şartları ölçeğinde, daha doğal ve orijinal olarak kabul etmemiz gereği meydandadır. Hele hele Ege bölgesinde, bu kuşlara “kırık” veya “alman” veya “alman kırığı” denmesine asla izin vermemeliyiz. Zaten kırılarak elde edilmiş bu cinsin bütün dünyada menşei Manisa şehzade Sarayı olduğu tartışmasızdır. Bu cinsin adı ise, yurt içinde “Hünkari” , yurtdışında “oriantel frill” dir.
Nitekim, 1910 yılında İngiltere’de yayınlanmış, “Feathered Word Magazin” dergisinin kapağı olan “Oriental Pigeon” (doğu güvercini) adlı çizme resimde tüm Hünkari modelleri gösterilirken , gaga yapıları da; Manisa’daki mevcut örneklerine daha yakın, Avrupa’daki şimdiki örneklerinden biraz daha yapılıdır.
Keza, Amerika’nın en önde gelen Hünkari “Oriental Frill” derneğinin İnternette www.pigeonclubusa.com adı ile ulaşılabilen web sitesinde logo olarak kullanılan temsili resim de yukarıdaki örneğin sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Logo daki gaga daha belirgin iken, yarışmalarda dereceye girmiş hünkarilerin fotoğraflarında neredeyse gagalarının bulunmadığı görülmektedir. Bu durum, sergilenen kuşlarının bir miktar özel bir makasla gagalarının kısaltılmasından kaynaklansa da, melezleşme çalışmalarıyla, gaga kısalmasının devam ederek, doğal üreme ve beslenme şartlarını zorladığını göstermektedir.
Bu örneklerden de, zaten melezleme çalışmalarıyla elde edilmiş Hünkari ırkındaki gelişmenin Avrupa ve Amerika’da devam ettiği anlaşılmakta, Manisa ve çevresinde de, bazı özensiz kırılmalarla ırkta bir miktar bozulmalar görüldüğü anlaşılmaktadır.
Ancak, tabiatta kendi başına yaşama ve üreme fonksiyonuna sahip olmayan bir ırkın varlığını sürdürebilmesi imkansızdır. Bu ırk bir evcil ortamda dahi olsa doğal hayata uyum sağlama niteliğine sahip olmalıdır.
Manisa ve çevresindeki Hünkarilerle, yurtdışındaki Hünkariler arasındaki diğer bir fark da, yerli hünkarilerin avuç içi kadar küçük yapıda olmasının karşısında , yurtdışındaki hünkarilerin oldukça iri görünmesidir. Bu durum bir miktar beslenmeyle ilgili olarak açıklanabilse de , bu husus da bir gelişme ve farklılık olarak tespit edilmelidir. Ancak bu durumun da, ırkta bir kırılma olarak kabul edilmesi doğru olmaz, bu farklılıkların beslenme, korunma ve gelişme şartlarına bağlı olarak 150 yıllık süreç içinde meydana çıkması olağan karşılanmalıdır.
Her halükarda bütün dünyada menşei Manisa şehzade Sarayları olduğu kabul edilen , Sultan Güvercini Hünkari kuşlarını, her iki versiyonunu da, en halis ölçüleriyle yetiştirme gayretimizi sürdürmeliyiz. Bunun için Hünkarinin gerek yurtiçi , gerek yurtdışı örneklerini muhafaza etmeli, bu güzide ırkı ihya etme yolunda melezleme çalışmalarına devam etmeli, güzellikleri arttırmanın öncelikli yolu olarak da, her güvercin meraklısının bu güzide ırka yer vermesinin yanı sıra, Bilhassa Manisa ve çevresindeki illerde her park ve bahçede de bir “Hünkari Evi” bulabilmeliyiz.
Böylece, dünyalar güzeli bir kuş çeşidi olan, Sultan Güvercini Hünkarilerimizi, bir marka olarak bütün dünyada tekrar tescil ve ilan edebiliriz.
Üyleyse, sloganımız; asırlar boyu sevip, beslediğimiz memleketimizin ender ırklarından, başta Hünkari olmak üzere “Sultan Güvercinlerine” sahip çıkalım, onları sevip, koruyalım ki, Onlar da bizim gönlümüzü ve kendi gök kubbemizi süslemeye devam etsinler.
Av.Cemil Altınbilek – İstanbul Manisalılar Derneği Başkanı
OSMANLI SARAYINDA GÜVERCİNE VERİLEN ÖNEM
Osmanlı devletinde dikkati çeken bir özellik, güvercinlerin Osmanlı sarayının değerli hayvanları arasında sayılması ve sarayda yetiştirilen güvercinlerde kesinlikle melez ırk bulundurulmamasıdır. Bu konuya dikkat edilmesi gerektiğini belirten bir belge Osmanlı devlet arşivinde mevcuttur.
Hatta saray yönetimi güvercinlerin eğitilmesi, ıslahı gibi konularda bilgisine başvurulmak üzere yurtdışından uzmanlar getirmekten bile çekinmemektedir. Bu konuda 1883 yılında Fransa’dan Möso Jumbar adlı bir güvercin uzmanı getirildiği ve uzmanın konu ile ilgili olarak yazdığı bir yazının çevirisinin güvercin yetiştiriciliğinde kullanıldığı gösteren bir belge bulunmaktadır.
Osmanlı’da halkın güvercinlere olan ilgisi de oldukça fazladır. O dönemde Osmanlı’da kurulan açık güvercin pazarlarının başında Üsküdar pazarı gelmektedir. Bunun yanı sıra Pera’da da (Beyoğlu) bir açık pazar olduğu bilinmektedir. Üsküdar’da 1887 yılından itibaren düzenli bir güvercin panayırının kurulduğunu ve bu panayıra ilgi oldukça fazla olduğunu, 1899 yılında panayırın açılışında güvenlik önlemleri alınması gerektiğine ilişkin bir belgeden anlamaktayız. Ayrıca açık pazarların yanı sıra güvercin yetiştiricileri çarşı içindeki dükkanlarda da kuş satışı yapmaktadırlar.
Osmanlı döneminde güvercinlerle ilgili yazılı belgeler daha çok son döneme aittir. Ülke içinde saraya bağlı çeşitli çiftlikler arasında güvercin nakillerinin yapıldığı bilinmektedir. Aynı nakillere İngiltere ve Fransa başta olmak üzere Amerika gibi dış devletler ile de rastlanmaktadır. Buradaki kuş alış verişi, devletler arasında yapılmakta ve padişahın fermanı ile olmaktadır. Bu yıllar Avrupalı gezginlerin Anadolu’da turlar düzenlediği ve özelliği olan nadir hayvan, bitki türleri ile, çeşitli eşya, kumaş ve tarihi eserlerimizi serbestçe yurt dışına taşıdıkları yıllardır. Aynı yıllar, bazı güvercin ırklarımızla birlikte Ankara keçisinin de yurt dışına çıkartıldığı dönemdir. Gerek kapitilasyonlar ve dışa bağımlılık, gerekse feth edilen coğrafi alanın geniş olması ve son dönem Osmanlı padişahlarının bu konuda gerekli titizliği göstermemeleri sonucu Osmanlı devletinin son dönemlerinde güvercin ırklarımızın iyi korunamadığını söyleyebiliriz.
Osmanlı’da kuş ticareti sadece dışarı kuş gönderilmesi şeklinde değildir. Dışarı ülkelerden Osmanlı’ya kuş getirildiğine ilişkin belgeler de bulunmaktadır. Hindistan’dan, Kalküta’dan, Girit’ten İstanbul’a kuş ve güvercin getirildiğine ilişkin belgeler vardır. Hatta Osmanlı’nın bu konuda kurnazca davranıp farklı ülke kuşlarını çaktırmadan topladığına da şahit olmaktayız. Bu konuda Ahmet Ratip Paşa adlı bir Osmanlı paşasının Hint ülkelerinde basit bir seyyah gibi dolaşarak papağan, güvercin, kumru ve ipekli Hint kumaşı toplamaya devam etmesi yolunda bir belge bulunmaktadır.
Ülke içinde ise Konya ile olan kuş alış verişi dikkat çekicidir. Bu durum Selçuklu devletinden bu yana Konya’nın güvercin konusunda gelişmiş bir merkez olduğunu düşündürmektedir. Sarayın Konya Valiliği’nden melez olmayan kuş taleplerine ilişkin belgeler vardır. Konya ile olan kuş alış verişi eskiden beri devam etmekte olan bir tarz havası vermektedir. Bu konudaki en eski belge 1881 tarihlidir. Aynı zamanda sarayın Konya ahalisinden isteyenlere dağıtılmak üzere 195 çift güvercin gönderdiği de bilinmektedir.
Yazan: Yavuz İşçen / Ankara
Mayıs 2003
e-posta: yavuziscen@gmail.com
http://yavuziscen.blogspot.com
Kaynak : www.guvercinarsivi.com
Wikipedia Özgür Ansiklopedi
Oriental Frill
The Oriental Frill is a breed of fancy pigeon developed over many years of selective breeding.[1] It is originally a Turkish pigeon breed specially bred for the Ottoman Sultans in the Manisa Palace, Turkey. Manisa is an old Ottoman city in western Turkey. It is called Hünkari: the bird of the Sultans in its homeland. The variety is divided into several variations in color and markings with Blondinettes and Satinettes being the most common.[2]
The original form is still being preserved as the Old Fashioned Oriental Frill.
References
1. Levi, Wendell (1977). The Pigeon. Sumter, S.C.: Levi Publishing Co, Inc. ISBN 0-85390-013-2.
2. Seymour, Rev. Colin (Ed)(2006) Australian Fancy Pigeons National Book of Standards.
Kaynak: http://en.wikipedia.org/wiki/Oriental_Frill
Çevirisi: Hünkari seçici çifleştirme ile uzun yıllar boyunca geliştirilen fantezi güvercin cinsidir. Orijinal olarak özel olarak Manisa Sarayı'nda, Türkiye'de Osmanlı padişahlarına için yetiştirilmiş bir Türk güvercin ırkıdır. Manisa, Türkiye'nin batısındaki eski bir Osmanlı kentidir. Hünkarilere vatanında Sultan Güvercini'de denir. Çeşitli renk ve işaretler varyasyonlar ayrılmıştır, Düz ve Kanat en çok bilinen varyasyonlarıdır.
Özgün form hala Orijinal Hünkari (Old Fashioned Oriental fırfır) olarak muhafaza ediliyor.