Moda Değişkendir
Güvercin besleyenler zaman zaman dönemin moda akımlarına kapılıyor, maddi kaygı sebebiyle renk ve özellik arayışları içine giriyor; kuşlarımızın asli ve temel nitelikleri ihmal ediliyor.
Bu moda durumundaki güvercini alması kişilerin kendi tercihi, ancak düzenlenen yarışmalarda o yıl en çok tutulan renk ve desenin sırf pahalı olduğu için dereceye girmesini beklemek doğru olmaz. Güvercin besleyenler olarak bir özeleştiriye ihtiyacımız var: ‘’Güzel ve asli olana mı güzel diyeceğiz; para edene mi?
Zaman, mekân ve kişiye göre değişkenlik gösteren unsurları hiçbir zaman asıl olan, değişmez ırk özelliklerine değişmemeli; asıl olanı korumalıyız. Unutulmayalım; atalarımız binlerce yıllık tecrübeleri sonucunda kadim kültürümüzün ve dilimizin ürünü olan bir atasözümüz der ki; ‘’asıl azmaz, bal kokmaz; kokarsa yağ kokar, aslı ayrandır.’’
Irk özellikleri kalıcıdır ama renk desen modası değişir.
Ahmet Oyar – Serkan Gündüz - Ocak 2020
Enice
Enice kısa uçuşlar yaptığı için ‘inecek’ kelimesinin inici ve zamanla enice'ye dönüşmesi ile enice ismini almıştır.
Siyah, kahverengi, sarı, kırmızı, mavi ve ara renk tonlarında çeşitleri bulunur. Düz, Kanat ve Kesme desenleri vardır. Düz: Tüm vücut beyazdır. Kanat: Kanat ve kuyruk aynı renk, diğer vücut tüyleri beyazdır. Beyaz kuyruklu eniceler de vardır. Kesme: Kuyruğu renkli, diğer vücut tüyleri beyazdır. İki kanadının beyaz olan kısımlarının eşit olması 7-7, 8-8, 9-9 gibi daha güzel görünür ve besleyenlerce tercih edilir. Kuyruk altı tüyler ininde kuyruk ile aynı renk olması, beyaz olmaması kostüm güzelliğinde istenir.
Manisa ve İzmir illerinde yoğun olarak beslenir ve bu bölgenin yerli güvercinidir. Görsel güzelliği içinde beslenen güvercin, sık ve çok sayıda uçurmaya elverişli olduğundan kuş uçurmayı sevenlerce çok tercih edilir.
Yuvarlak ve tepesiz baş yapısına sahip, kısa gagalıdır. Göz kafa büyüklüğü ile orantılıdır. Göğsünde gül süs bulunan, kapalı kuyruk yapısına sahip, kanadını kuyruk üzerinde taşıyan, paçasız, dik duruşlu ve küçük yapılı güvercinlerdir.
Uçuşları toplu halde, alçaktan ve kısadır. Atletik bir yapıya sahiptirler, kolay yorulmazlar. Evlerini 30-40km den bulabilen eniceler mevcuttur.
Yurtdışındaki ismi: Anatolisches mövchen
Ziraat Müh. Serkan Gündüz.
Saya Güvercin
Saya ismini saydırma diye tabir edilen oyun yeteneğinden alan, temelde oyun güvercini olan, tercih olarak kostüm, renk ve fizik gibi görsel güzelliği içinde beslenen yerli güvercinimizdir.
Kostümü için besleyenler için Siyah, kırmızı, sarı, mavi temel renkleridir, oyun yeteneği için besleyenler için renk ve kostüm’ün bir üstünlüğü yoktur.
Ege ve Marmara bölgemizde yoğun olarak yetiştirilir. Manisa, İzmir, Uşak illerinde saya ismi kullanılırken, kısmen Balıkesir, Bursa ve İstanbul’da kelebek ismi ile anılır.
Kostüm çeşitleri:
Kafa Kuyruk(Karabaş): Kafa ve kuyruk renkli diğer kısımları beyazdır.
Komple: Kafa, kuyruk, kanat ve ayak bileğinden aşağısı renkli diğer tüyleri beyazdır.
Şeş: Kafa Şeş(sığırcık baş), Sığırcık ve Kaplan olmak üzere üç gruptur. Bu guplarında açık kapalı ve kendi içinde dört rengi bulunmaktadır. Kafa Şeş(Sığırcık baş): Kafa bencikli vücut düz tek trenktir. Sığırcık: Kafa ve göğüs benciklidir. Kaplan Şeş: Baş, göğüs kanat bencikli, kuyruk düz renktir.
Düz renkler: Vücut tek renktir. Arap, Beyaz, Sarı(kula), Kırmızı(samur), Mavi(gök).
Kelebek Baska: Kafa, ayak ve kanat uçum tüyleri beyaz diğer vücut tüyleri renklidir.
Kelebek Çakal: Kafa, ayak,kuyruk ve kanat uçum tüyleri beyaz diğer vücut tüyleri renklidir.
Karakuyruk: Gaga altından başlayarak gerdan, yanaklar ve kuyruk renkli diğer vücut tüyleri beyazdır. Güvercinin rengine göre mavi kuyruk kırmızı kuyruk olarak ismi değişir.
Bademli: Alın kısmı ve kuyruğu renkli diğer vücut tüyleri beyazdır.
Karaboyun: Ense kısmı renkli diğer vücut tüyleri beyazdır. Rengine göre sarı boyun mavi boyun gibi ismi değişebilir. Edremit kelebeği olarak bilinir, diğer kostülerden farklı olarak tepeli olanları vardır.
Telli(Tel Kuyruk): Kuyruk tüylerinin ortası renkli, kuyruk iki yanı ve tüm vücut beyazdır.
Güzelliği için beslenen sayalarda, gaga ve tüy rengi, vücut, ayak, gaga boyu, kafa yapısı, kostümü, bel(kuyruk) gemişliği, paça yapısı, duruşu, tüy kalitesi gibi bir çok özellikler aranır.
Oyuncu ve eski kuşlar ölçü alındığında ortalama 36 cm uzunluğunda, kuyruk telek sayısı 14 ağıklıklı olan, paça ayak parmaklarını tırnağa kadar kapatan, uzun gagalı, beyaz güvercinlerde siyah göz, renkli güvercinlerde beyaz göz olur. Boyun orta uzunlukta, geniş göğüslü, kanadını kuyruk üzerinde taşıyan, yatay duruşlu güvercinlerdir. Kuyruk üstü yağ bezesi bulunmaz. Kara boyunlar(edremit güvercini) dışında kalan kuşlarda genel olarak tepe istenmez.
Havada görsel bir zenginliği vardır. Dağınık ve birbirinden bağımsız şekilde uçarlar. Oyun özelliği aşşağıya ve yana doğrudur. Yana oyunda yere paralel şekilde oyun yapan güvercinler makbul sayılır. Her iki kanadının üzerine dönüşler yaparak oyununu gösterebilir. Oyuna girdiğinde güvercin kendini kaybetmemeli, düşmemelidir. Oyunu gösterme çok alçakta olmamalı, göz ile görüş mesafesinde oyununu göstermelidir.
Ziraat Müh. Serkan Gündüz.
Cezayir-Bursa hattında bir güvercin curnatası
“En büyük güvercin meraklılarından ve mirasyedi genç çelebilerden en ünlüsü Bursalı Sa’dî-zâde; miskle sarıp sarmaladığı ve nar taneleriyle beslediği 1000 güvercinlik koleksiyonu için 10 bin kuruş harcamıştı. Bir gün bu güvercin koleksiyonu (özel adı Rumma idi) süzüle süzüle uçarken bütün kasabayı şaşkınlığa düşüren çok korkunç bir fırtına koptu ve 24 saat sürdü. Sa’dî-zâde’nin güvercinleri gözden kayboldu ve dönmedi. Sa’dî-zâde aklını kaybetti. O ümitsizlik içinde Arabistan’a ve İran’a gitti. Bu şekilde Cezayir’e vardı. Bir gün orada bir saraya giderken sevgili güvercinlerini büyük bir şaşkınlıkla gördü. Onlar hakkında gizliden gizliye araştırma yaptı. Sarayın sahibi ona güvercinlerin yedi yıl önce büyük bir fırtınanın ortasında geldiğini ve geldiklerinden beri orada bulunduklarını anlattı. ‘Evet’, diye cevap verdi Sa’dî-zâde, ‘Tüm bu Rumma’ların hepsi benim; onları 7 yıldır aramaktaydım ve Allah’a hamd olsun nihayet onlarla karşılaştım.’ Ev sahibi kanıt istedi ve Sa’dî-zâde söylediğini doğrulamak için çabucak hazırlandı: Acele pazara gitti, bir miskal misk ve bir yük nar aldı. Güvercinleri bir gece miske yatırdı. Sabahleyin güvercinlerin kendine ait olduğunu ispat için ev sahibini şahit olarak davet etti. Güvercinliğe arkadaşlarıyla birlikte geldi ve kapısını açtı, nar tanelerini etrafa saçarak onlara alışılmış şekilde seslenmeye başladı. Bir anda kanat çırpan güvercinler arasında bundan önce hiç şahit olunmayan bir şekilde bir gürültü koptu ve sonra yiyecekleri açgözlülükle yedikten sonra havaya süzüldüler ve bir daha görünmediler. Ev sahibi onların döneceğini umdu. Fakat Sa’dî Çelebi, ‘Tanrım sana şükürler olsun, onların benim olduğunu ispatladım’ dedi. 70 gün içinde Cezayir’den Bursa’ya döndüğünde orada sevgili güvercinlerini, eski güvercinliklerinde yavru çıkarmak üzere kuluçkaya yatmış buldu. Onların aynı gün, Cezayir’den ayrıldıktan sonra 8 saatte Bursa’ya ulaştıkları iddia edildi. Bu Bağdadî olarak isimlendirilen kuş çeşidinin harika ve zeki kuşlar olduğu gerçekten de doğrudur.”
Prof. Edward Tryjarski
Çev. : Reşide GÜRSES - Dursun AYAN
Neden Güvercin Besliyoruz?
Neden güvercin besliyoruz? Kendinize hiç bu soruyu sorduğunuz oldu mu? Ya da bu soruya cevap bulduğunuz? Yıllar hobi olarak, beslediğimiz ve yetiştirdiğimiz güvercinlerin, aslında kendi iç dünyamızdaki bir boşluğu doldurduğunun hangimiz farkında acaba?
Aslında bu konuyu biraz açmak gerekirse, güvercinlerimiz ve bizler arasında bağ ne kadar sağlam acaba?
Biraz sonra okuyacağınız satırlardan sonra, bir çoğunuz belki kızacak, belki itiraz edecek, belki onaylamayacak ve belki de umursamayacak. Ama maalesef bence çok doğru tespitler ile karşılaşacaksınız!
Evet dönelim başa, neden güvercin besliyoruz? Hepimizin ortak cevabı, öncelikle onları sevdiğimiz için değil mi?
Tabi ki hayır. Boş vakitlerimizi geçirdiğimiz ve bize keyif veren hobi olduğu için! Kiminin içinse artık vazgeçilmez bir tutku olduğu için!
Kimimiz içinse bir güç gösterisi, kimimiz için sosyal hayatımızdaki bir boşluğun doldurulması için olabilir mi acaba? Daha nedenleri sıralayabiliriz tabi ki. Evet neden güvercin besliyoruz?
Son zamanlarda yetiştiriciliğimizin farklı bir boyut kazandığının kim farkında !
Acaba artık onları gerçekten seviyor muyuz? Yada bize hizmet veren bir amaç olarak mı hayatımızda tutuyoruz da, bunu ayırt edemez bir duruma geldik. Şimdi aşağıdaki sorulara gerçekten düzgünce cevap vermenizi istiyorum.
Madem ki güvercinleri sevdiğimiz için besliyoruz neden yetiştirdiğimiz bir güvercin performansından bizi tatmin etmeyince onu elden çıkarıyoruz?
Ya da çok güvendiğimiz bir çift damızlığımızdan beklenilen yavruları alamayınca artık bizim için aynı değeri taşımıyorlar?
Ya da bir güvercinimiz kısır olunca onu diğer damızlıklarımızla bir tutamıyor ya da ilk fırsatta elden çıkarıyoruz?
Neden bir güvercinimiz ya da güvercinlerimiz hastalanınca ki örnek vermek gerekirse başı dönünce, kanadı sakatlanınca, bir çok bölgesini ur veya çiçek sarınca ondan ümidi kesiyor hatta tedavi etmek için zaman bile harcamıyoruz? Neden bir başka kümeste daha farklı bir ırkla karşılaşınca o ırktan da almak ve kümesimize dahil etmek istiyoruz? Mevcut kuşlarımızın sayısı neden yeterli gelmiyor?
Evet bu soruları o derece çoğaltabiliriz ki. Ama bence önemli olan bu soruların çokluğu değil cevapların azlığı olmalı.
Evet güvercin besliyoruz.
Çünkü egomuzu,içsel dünyamızı tatmin ediyoruz onlarla. Evet güvercin besliyoruz çünkü etraftaki rakiplerimize karşı bir güç gösterisi olarak kullanıyoruz onları.
Evet güvercin besliyoruz çünkü bir ticaret ve gelir bekliyoruz onlardan.
Evet güvercin besliyoruz çünkü en kolay sahiplenebileceğimiz baskı kurabileceğimiz bize hizmet verirken karşı koymayan belki de tek canlı onlar.
Dış dünyamızda hepimiz hayat savaşı verirken ne kadar eziliyorsak, sömürülüyorsak kullanılıyorsak, umursanmıyorsak biz de içsel dünyamızda güvercinlerden oluşan bir işçi grubu kuruyor ve onlara sahip olmanın, bize hizmet vermelerinin gururunu yaşayarak etrafa karşı onları bir güç gösterisi gibi kullananmanın hazzını yaşıyoruz.
Sorarım size özellikle yarışmalarda sonucu bekler iken acaba gerçekten belirli bir kuşunuzun gelmesini ni bekliyorsunuz? Ya da hangisi gelirse gelsin ama biri gelsin mi diyorsunuz? Amacınız bir kuşunuzun uzun ve zorlu bir yarışı birinci bitirmesi mi yoksa etrafa karşı şampiyon oldum kupayı kaldırdım veya birinci oldurmuş demek mi?
Evet kısacası onları bir amaç olarak kullanıyoruz istediğimiz hizmetleri verdikleri sürece de onları seviyoruz. Ama hizmetleri artık bizi tatmin etmiyor ise bir kalemde onlardan vazgeçebiliyoruz.
Bu yazıyı bir şeylerin değişebileceğini umarak yazmadım. Çünkü bir çoğunuz hala bir amaç uğruna yetiştiriciliğinize devam edeceksiniz. Yıllardır güvercin yetiştirdiğim ve gerçekte onlarla hayatımın büyük bir bölümünü paylaştığım için ve onlara bir vefa borcum olduğunu hissettiğim için yazdım bu yazıyı.
Ve artık bir başka gözle bakmaya çalışacağım onlara. Benden daha iyi bakamayacak biriyle kuş alışverişi yapmayacağım. Hastalandıklarında biraz daha fazla ilgi göstermek için elimden geleni yapacağım. Sizden de ricam lütfen artık sizde biraz daha farklı bir gözle bakmaya çalışın onlara. İnanın bir çok şeyin daha da güzelleştiğinin farkına varacaksınız. Umutlarınızın gökyüzü kadar engin olması dileği ile sağlıklı kümesler.
Ercüment TÜREDİ
İki Şambali Ver
Zeki Abimiz Buca'daki kuş uçurduğu bahçede tek başına kuşlarını uçurur, yavrularının eğitir. Dönek kuşu epey zahmetlidir, yavru alıştırmak ve yavruya dönüş eğitimi vermek son derece zordur. Tek bir yavru aylar hatta bazen yıllar süren uçuş eğitimine, uğraşmaya ihtiyaç duyar. İlk dönüş işaretlerini görmeye başladığınız, bu çok güzel olacak dediğiniz günlerde ya şahine kaptırır ya da kaybedersiniz. Zeki ustamız işte böyle yavrularla uğraşırken bir yavru güzel dönüşler göstermeye başlar. Bir uçurur, iki uçurur... kendi kendine kuşu çok beğenir, fakat yalnızdır ve dönekçiliğin en büyük zevki, yetiştirdiğiniz kuşu bir başka meraklı dönekçiye seyrettirmektir. fakat zeki abimiz yalnızdır... içi içini yer, dayanamaz kapıya çıkar, yoldan geçen bir şambalici görür. "iki şambali ver!" der ve bahçeye girer. şambalici tatlıları getirir, birini zeki ustaya verir, "bu kimin?" diye sorar. zeki usta: "otur!" der. " o da senin!" otur bakalım, hem şambalinin ye hem de şu uçan kuşu seyret, bak bakalım nasıl dönüyor?" adam, " abi ben kuştan anlamam." dese de zeki usta "sen seyret, bak bakalım nasıl dönecek?" der. ve birlikte şambalilerini yiyip kuşu seyrederler...
İzmir-Buca'lı müteahhit Zeki'nin (dönekçi) hatırası. Yazan: Ahmet Oyar
Güvercin ki Hoş Bir Eğlence
Mesleki veya hobi olarak yapmış olduğumuz her işte nasıl ki bilinçli bir şekilde attığımız her adımın karşılığında aldığımız verim nasıl ki hem yüksek oluyor, hem daha çok keyif veriyorsa güvercin beslemede de bilinçli hareket etmek maddi, manevi haz verir.
Sevgili güvercin sever dostlar, benim şahsen yaşayarak öğrendiğim ve bunu daha sonra prensip olarak güttüğüm tek şey öncelikle hangi ırk güvercin seviyor ve besliyorsak önce o ırkın kendine has özelliklerini ve niteliklerini araştırmak ve öğrenmektir diyorum. Ben çocukluğumdan beri hep kelebek güvercinlerle uğraştım. Onları besledim,liseye giderken kuşlarımın arasında Balıkesir yöresine ait bir güvercin vardı (Kara kuyruk gemli bir dişi bu gün gibi hatırlıyorum 1975) Çok asil ve güzel bir güvercindi. Kümesteki kuşlar arsında çok farklı duruyordu. O zamanlar bilgi eksikliğimiz çok, araştırıp öğrenme alanımızda kısıtlı olduğundan Balıkesir güvercinimi kılavuz olarak kullanıyordum. Bu saf kırılmamış ırkının tüm özelliklerini taşıyan kelebek güvercindir diye. Kıyaslamam ise işte o kibar diğeri daha kaba, işte onun kuyruğu üçgen şeklinde 14 telek diğeri düz ve 12 telek işte bunun gagası ince ve uzun, diğerinin küt ve kısa işte onun paçası fiziki görüntüsüne uygun diğerininki ise çok fazla veya tam tersi çok az işte onun fiziki görüntüsüne göre duruşu yere yakın diğeri yüksek ve şekilsiz gibi bana birçok ipucu verdi. Daha sonra bu tarz çağrışımları hep örnek aldım. Sonraları (hobiler gelişime ve değişime açık olduğundan) uçar kuşların havada oyun yapmaları vs. meraklılara yetmemeye başladı. Bu yüzden de değişik arayışlara yönelendi.
Önceleri amaçsız olan renk ve giyim tarzı şekillenmeye başladı. Kostüm olarak renk olarak göze daha hoş gelen güvercinler üretilmeye başlandı. Bu kazanımları sağlayabilmek için farklı ırklar hatta kelebek ırkına çok uzak ırklar devreye sokuldu. Bunun sonucunda da çok güzel güvercinler elde edildi. Ama bize ait olan kelebek ırkı ister istemez melezlendi.
İnsanoğlunun doğasındadır, bir şeyi kaybettikten sonra değerini daha iyi anlamak.
Bu konuda kimseyi yargılamak veya eleştirmek hakkımda haddimde değil. Ama bizden sonraki nesildeki genç kardeşlerimize kelebek güvercin nasıldır deme lüksümüz olurmu? Kimi dostlar bu merakı ranta çevirme derdinde, kimisi ben böyle seviyorum derdinde, kimi si ne çıkarsa kabulum şeklinde, kimileri ellerinde metre ile kümeste dolaşıyor, kimi benim güvercinin ağırlığı şu kadar diyor kimi benim güvercinim kasaya sığmıyor diyor. İyi hoşta nasıl bir ırk bu dendiğinde bizim güvercinlerimiz görsellik taşıyor deniyor. Emeğe sonuna kadar saygılıyım, ama çalışıyoruz güvercinleri geliştiriyoruz derken ırka ait özellikleri kaybetmemek için mücadele etmek daha akıllıca olacağı gibi daha kaliteli ve klas güvercinler üretilebilir. Sonuçta herkes sevdiğini beğendiğinin besler.
Ben kendi adıma kelebek ırkının özelliklerini taşıyan kuşları seviyorum ve onları besliyorum. Kendimce savunduğum güvercinde benim için her şey gözlerde saklıdır. Gözü bozuk olan kuş kırıktır. İrilik görselliktir belki ama güvercinin uçuşunu da havada ki oyun hareketlerini de engeller. Bir kuyruk furyası ki sormayın gitsin. Kimi bende 18 telekli çıktı diyor, diğeri bende 19 teleklisi var gibi ifadeleri duydukça şaşırıyorum. Bunun klasiği 14 teleklidir. Deyince ya omlar Alaman harbinden kalan kuşlar diye takılıyorlar.
Güvercinin döşü geniş, beli dar, kuyruk 19 telek olmuş yandan bakıldığında papyon gibi olacağına, göğsü ile beli geniş 14 telekli olsun daha makbuldür. Güvercinin bütünlüğü beli ile orantılıdır. Kuyruk teleği ile değil.Şimdilerde iri kafalı güvercin makbul diye almış başını yürümüş, kafa yapısı iri olacak alnı geniş olacak iyi güzelde bizim kelebek ırkı güvercinlerimiz kafa kemik yapısı otomobilin tavan ve ön kısmını düşünün o şekildedir.Geliştirdik diye mücadele eden arkadaşların emeğine uğraşına sonuna kadar saygı duyuyorum ama bir takım kazanımları sağlayabilmek adına standardı bozmak ne kadar doğrudur? Düşünceler farklı olduğundan yorumlar da farklı olacaktır. Diyeceksiniz ki sizde hatalı arızalı kuş çıkmıyor mu tabii ki çıkıyor. Sebebi de başta belirttiğim gibi bizim klasik kelebek güvercinlerimiz farklı ırklarla melezlendiğinden (Güvercin neslini inkar etmez) zaman zaman beklemediğimiz yavrular çıkıyor. Irkın özelliklerini taşıyanları koruyabilmek adına diğerlerini beslememeye taşıyanları koruyabilmek adına diğerlerini beslememeye çalışıyorum.
Irk sonrası kostümüm şekli de çok önemli yer tutar kümeslerde, deniyor ki iki düz güvercini çiftleştir (arap,kırmızı,sarı, mavi ve karşılıkları aynı ırklardan beyaz) verecekleri yavrular %90 renkli olacak, doğru buda bir düşünce tarzıdır. Fakat o yavrulardan çıkacak yavrular yine düz olacaktır çünkü bu bir döngüdür. Kostüm kuşlarında en makbul giyim hangi renk olursa olsun ‘kırlangıç’ modeli diye adlandırdığımız tarzdır. İki renkli güvercini çiftleştirip bu tarz yavrular çıkarabiliyorsak ne mutlu bizlere.
Yeni meraklı arkadaşlara acizane tavsiyem hangi ırk güvercin seviyor besliyor veya beslemek istiyorlarsa para harcamadan önce araştırıp, sorarak, öğrenerek, bu işe kalkışmaları kendileri için daha keyif alıcı bir hobi ve eğlence aracı olacaktır.
Kalın sağlıcakla.
Güner Narlı
Mehmet Reşat Han ve Güvercinler - Talha Uğurluel
Osmanlı Devleti'nin başında, ilerlemiş yaşına rağmen görev kendisine verildiği için duran ve halkının bir nevi babası olan Mehmet Reşat Han vardı. Çevresindekilere iyilik yapmaktan çok hoşlanır, özellikle çocukları devamlı ödüllendirirdi. Devlet işlerinden arta kalan zamanlarda zamanının bir kısmını onlarla geçirmekten çok hoşlanır, ezberledikleri marşları dinler ve tebriklerini sunardı. Dolmabahçe Sarayı’nda zaman zaman Kur'an-ı Kerim okuma programları düzenlenir, saraydaki çocuklar öğrendiklerini padişaha arz ederlerdi.
Mehmet Reşat Han, ülke içindeki çocukların eğitimlerini en iyi şekilde almalarını arzu ederdi. Bu maksatla örnek bir okul kurmayı amaçlamıştı. Bu okul, Osmanlı topraklarındaki tüm okullara örnek teşkil edecekti. Bu maksatla Haliç kıyısında, Eyüp Camisinin arka kısmında büyük bir okul yaptırmaya başladı.
Okuldaki tüm öğrencilerin özel kıyafetleri vardı. Öğrencilerin tüm masrafları okulu yaptıran Mehmet Reşat Han tarafından karşılanıyordu. Okulun o dönemdeki adı da "Reşadiye Numune Mektebi" idi.Mehmet Reşat Han, çocukları o kadar çok seviyordu ki: "Bir gün öldüğümde beni bir okula çok yakın bir yere defnedin. Böylece yattığım yerden onların seslerini duyabileyim." diyordu. Bu nedenledir ki yıllar sonra kendisi vefat ettiğinde, bu şefkatli padişahı, Eyüp'te kendi yaptırdığı okulun bahçesine defnedeceklerdi.
Mehmet Reşat Han, zaman zaman etrafına çocukları toplar Beylerbeyi Sarayı’ndaki güvercinliğe giderdi. Orada bulunan güvercin kümesindeki birbirinden farklı bir sürü güvercini hep birlikte izler ve severlerdi. Bu güvercinlerden özellikle iki tanesi vardı ki, yaşlı padişah onları diğerlerinden daha birçok seviyordu. Onlara ayrıca isimler takmıştı. Beylerbeyindeki Has kümese bakan bakıcıya hayvanların sağlık ve sıhhatlerini sorardı.
Aradan bir süre geçmişti. Yaşlı Sultan ciddi şekilde rahatsızlanmıştı. Doktorlar ameliyat olması gerektiğini söylüyorlardı. Çaresiz ameliyat hazırlıkları yapıldı. Saray halkı son derece endişeliydi. Fakat padişah dindar bir kişiydi. Allah'a tevekkülü tamdı. Etrafındakilere o teselli veriyordu. Ameliyat sonrasında hasta dinlenmeye bırakılmıştı. O gece o şekilde geçti. Herkes padişahın sağlık durumunu merak ediyordu.
Ertesi sabah padişah daha bir dinç olarak uyandı. Çevresindekiler rahatlamışlardı. Fakat padişahın çevresindekilerden garip bir isteği olmuştu. Hemen bir görevlinin Beylerbeyi Sarayı'na giderek oradaki kümeste bulunan çok sevdiği iki güvercinini getirmelerini istemişti. Kimse bu isteğe bir anlam veremedi.Ama padişaha hayır demek de olmazdı. Birkaç görevli alelâcele bir sandala atlayarak Beylerbeyi Sarayına geçtiler. Kümesçibaşını bulup güvercinleri sordular, ama acı bir cevapla karşılaştılar. Maalesef Kümesçibaşı güvercinlerin ikisini de bu sabah ölü olarak bulmuştu. Görevliler çaresizlik içinde, elleri boş olarak Dolmabahçe Sarayı’na döndüler. Padişaha üzücü durum arz edildiğinde padişahın hiç de şaşırmadığı gördüler. Çevresindekiler merak içinde kalmışlardı. Padişaha bunun nedenini sorduklarında aldıkları cevap daha bir şaşırtıcıydı.
Mehmet Reşat Han, ameliyat sonrasındaki gece rüyâsında Azrail (a.s.)'ı görmüştü. Ölüm Meleği yanına kadar gelmiş, tam vazifesini yapacakken, yanlarına, çok sevdiği bu iki güvercini gelmişti. Güvercinler, padişaha biraz daha mühlet tanınmasını, onun yerine kendi canlarını verebileceklerini bildirmişlerdi. Mehmet Reşat Han'ın rüyası burada sona ermişti.
Orada bulunan herkes, anlatılanlar karşısında hayretlerini gizleyemezken, kaç gündür padişahın, çevresindekilere, her şeyin ALLAH'ın(C.C) elinde olduğunu, O istemezse kendisine hiçbir şeyin olmayacağını söylerken ne demek istediğini şimdi daha iyi anlamışlardı.
Zaman Zemin Maddi Olanak
Güvercin beslemeye hepimiz çocuk yaşta ama gençlik yıllarımızda genelde de birilerinin bahanesiyle başlamışızdır. ‘Baba, abi, komşu,arkadaş vs.’ Zaman geçtikçe de tutku ile bağlanmışızdır.
Buraya kadar güzel ama bu hobimizden, merakımızdan keyif alabilmek için bir takım kriterlerin birarada olması gerekiyor. Benim düşüncem bu kriterlerin başında zaman, zemin ve maddi olanaklar geliyor. Hobi olarak başladığımız ve sevdaya dönüşen bu yolda insanoğlunun doğasından kaynaklanan ‘doyumsuzluk’ beklentiler için yeter diyemiyoruz ve daha fazlası daha iyisi olsun çabasına giriyorz. Buda maddi olarak daha fazla harcamalara sebep oluyor.
Bu kalemden sonra iş zaman mevhumuna geliyor. Çevremizdeki en güzel güvercinler kümesimizde olsa dahi onlara yeterince zaman ayıramayıp ilgilenemedikten sonra yem yeyişlerini, uçuşlarını, yavru besleyişlerini yaşadıkları ortamda keyifle dolaşmalarını uzun zaman diliminde seyredememek içimize bir burukluk verir. Bir diğer unsurda güvercinlerin beslendiği zeminin öncelikle kendimize ait olması çok önem taşıyor. Fakat öyle bir mekanki her şartta her zeminde besleyebilme sevdasına düşmüşüz. Kimi arkadaşım emanet yerde besleme çabasında kimi arkadaşım daire balkonunda besleyebilme mücadelesi veriyor. Ben de bir dönem kuşlarımı beslediğim ortamı boşaltmam gerektiğinde, kuşlarımın içinden beş güvercinimi mutfakta besledim yine beslerim diye düşünüyorum. Neyse ki şartlar normale döndü de ortamı koruyabildim.
Bu kadar mücadele gerektirse de güvercin beslemek çok güzel bir duygu değilmi arkadaşlar? Tüm güvercin seven dostların en uygun şartlarda keyif ve mutlulukla güvercinlerini besleyebilmeleri dileğiyle.
Güner NARLI
Öğrenmenin Sonu Yok
Her ne iş yaparsak yapalım, bildiğimiz işi yaparken aldığımız keyif ve verimin ölçüü olmaz.
Kuşçulukta da bu böyledir. Beslediğimiz güvercin ırkının tanıyarak, bilerek beslemek daha çok keyif verir. Eskilerin deyimiyle ‘ne beslersen besle önce tanı’ yı göz ardı etmemek lazım. Sebebide bu merakın bir yerde maddiyata dayandığı maddi kayıplar bir yana en büyük kayıbın zaman olduğudur. Maddiyatı yerine koyabiliriz belki ama zamanı geri çeviremeyiz. Bu yüzden özellikle yeni meraklı arkadaşlara acizane tavsiyem öncelikle ne cins güvercin beslemek istediklerine karar vermeleri ve bu konuda bilgi edinmeleri güvercin 2öyle istiyorlar’ diye beslenmez. Hepimiz kuşçuluğu bir çok hata ve acemilikler yaparak esasında da yaşayarak öğrendik.
Güvercin öyle bir mahlukturk ki asla neslini inkar etmez. Bu süreçte de ne çeşit güverin ile çifleştirildiyse ama yavrusunda, ama torununda ama daha ilerde mutlaka karşımıza çıkar. Bu yüzeden de güvercinin karşılığını, yakışanını bularak eş edebilmek yapılan işlemi çok makbul kılar. Bilemediğimiz, ulaşamadığımız nokta bilen dostlara, abilere sormak yarar getirir. Sormak, danışmak parayla olmadığı gibi ayıpta değildir. Çünkü güvercinleri bilinçsizce eş etmek benim tabi havamda su dövmektir, yani sonuç .
Bilgi konusuna gelince herkesin kendine göre doğru bildikleri vardır. Küçümseme adına söylemiyorum ama uçar meraklısı arkadaşlarrın önemsemedikleri bir takım özellikler kostüm güvercini besleyen damızlıkçı ardasaşlar arasında ön plandadır ve bu göreceli bir olaydır. Kim arakdaş agörselliğe, kimileri de özelliğe önem verirler. Ben ikincisinden yanayım.
Yeni meraklı arkadaşların genel kitlenin kabul etmiş olduğu ortak değerlerni öğrenmeleri kendilerine fayda sağlar en azından temel özellikleri öğrenmeleri bile ufuklarını açacaktır. Ama unutmamaları gereken de öğrenmenin sonu yoktur.
Güner NARLI
Cefa Olmadan Sefa Olmaz
Güvercin beslemek meraklıları için çok güzel bir duygudur. Bir çok güzelliği olduğu gibi bir takımda zorlukları vardır. Güzellikleri şöyle başlar; müsait zamanda (uçarcılar için) uçurup havada marifetlerini seyretmek çektiğinde hepsinin kümesin önüne dökülmesi muazzam bir haz verir. Damızlık ve kostüm kuşu besleyenler ise kümeslerini açtıklarında yuvalarda bekledikleri tarzda 3-5 yavru gördüklerinde keyiflerine diyecek yoktur.
Gelelim madalyonun öbür yüzüne, sevgili arkadaşlar güvercin beslemek yemini ver, suyunu doldur diyerek maalesef karşıdan bakmakla olmuyor. Özellikle de kümes düzeni temizlik ve bakımı çok önem arz ediyor. Güvercin güneş görmek ister. Kümesin içinde hava sirkilasyonu şarttır. Dezenfekte olayını periyodik olarak yapmak en mantıklısıdır. Yalnız dezenfekte ile haşere ilacını bir çok arkadaşım karıştırıyor. Virutik ve mikrobik dezenfekteler nispeten maddi olarak biraz lüks gelebilir. Bu yüzden en basit olarak kuşlarınıza kümes dışına çıkardıktan sonra yerlere, yuvalara, tüneklere klorak ile nemlendirebilirsiniz. Hastalıklarla ilgilide şunları söylemek istiyorum. En büyük hatamız bir hastalık anında koruma ile tedaviyi bir birine karıştırıyoruz. Koruma periyordik olarak yapılan aşı verilen antibiyotik ve vitaminlerdir. Tedavi ise hasta güvercinlere uygulayacağımız bireysel antibiyotik ve viteminler olmalıdır. Koruma sistemi kuşlar hasta olmadan uygulanması gerekendir. Tedavi de uygulanan antibiyotikler daha ağır olduğundan gereksiz yere sağlam hayvanlara verilmemelidir. Sebebide antibiyotik hayvanın bağırsaklarındaki zararlı parazitleri, bakterileri öldürdüğü gibi yararlılarada zarar veriyor. Kuşun taşlığı zarar görüyor. Taşlığı çalışmayan güvercini kurtarmak zordur. Bir diğer sebebide sağlıklı güvercine ihtiyaç olmadık yönde yükleme yapmak bence hata çünkü, arkadaşlar vermiş olduğumuz en basit antibiyotiğin bile kanatlıların vücudunda atılması 21 günü buluyor. Benim en üzüldüğüm konulardan biride kulaktan dolma ilaç kullanımları, şimdilerde hepimiz çok şanslıyız. Hemen her hastalığa uygun ilaçları temin edebilecek ortamlara kavuştuk. Yakın bir zamana kadar tavuk çifliklerinde kullanılan antibiyotiklere ulaşmak için çaba sarfederdik. Arkadaşlar bu bahsettiklerim ama kendi ama çevremdeki arkadaşlarımın denediklerimiz ve yaşadıklarımızdan kazandıklarımızdır.
Sonuç olarak güvercinin özelliklisi, güzeli, iyisi kolay çıkmıyor, çıkanıda koruyup kollamak bizlere düşüyor buyüzdende en kötü tedbir bile tedbirsizlikten iyidir diyorum.
Güner NARLI
Önce Özellik Sonra Güzellik
Bizim çocukluğumuzda şöyleydi, böyleydi diye başlar genelde eskiyi tarif etmeye çalışırken cümleler, güvercinde de bu böyledir. Bizim gençlik yıllarımızda ‘Kelebek güvercinler için söylüyorum’ şimdiki gibi kostüm güvercinleri yoktu. Düz, alaca renkli ve yöresel Balıkesir kelebeği, Bursa akbaşlar, akkuyruklar vs. gibi ama ırkının özelliğini talıyan uçkun kuşlar beslenirdi. Amaç sağlam uçsun, oynasın, yakalanmasın olduğu için farklı beklentiler genelde yoktu.
Ta ki Manisa Turgutlu’da Tenekeci Süleyman Abi’de çıkan süslü bozalı güvercin yetiştirilene kadar. O milat oldu. Bir numara dendi, daha sonra ‘Karanfilli’ adı verildi. Daha sonra kostüm kazandırabilmek adına bizim yerli kelebek güvercinlerimiz avrupa süs güvercinleri ve daha birçok farklı ırk güvercinler ile kırıldı.
Peyderpey bir çok kazanım olduğu kadar kayıplarda oldu. Güvercinlerimiz bir takım özelliklerini kaybetmeye başladı. Tabi ki bilerek hareket eden bir çok kuşçu ağabeyimiz ve arkadaşımız ırknın özelliklerini taşıyan kuşlar üretmişlerdir. Kostüm kuşları gündeme geldiğinde bir zaman sonra bu merak hobi olmaktan çıktı getirisi olan rant kapısı olmaya başladı. Bu da camia da (herkes için geçerli değil) hırs oluşturdu. kişisel menfaatler çatışmaya başladığında ise güzelim dostluklar ve arkadaşlıklar bizleri biraraya getiren güvercin sayeyinde bozulmaya başladı. Tabii burada hatayı güvercinde aramak ne kadar doğru olur bilmiyorum. Kimseyi yermek veya yargılamak haddime değil, en basit şekilde düşünsek bile herkesin emeğine, çabasına, merakına saygı gösterebilmek erdemdir diye düşünüyorum. Farklı yönlerde çaba sarfeden çok meraklı abilerimiz, arkadaşlarımız var. Güvercini daha ileriye görselliğe taşımak çok güzel fakat görsellik kazandırabilmek adına ırkın özelliklerininde devam edabilmesi yönünde çaba sarfetmek daha makbuldür.
Çünkü görsellik göreceli bir olay bazı arkadaşlarımız kuyruğunun geniş ve kalabalık olmasını sever, bazısı fizik olarak iri güvercin ister, kimi paça tutkunudur, benim için önce özellik sonra güzelliktir.
Sonuç olarak herkesin kendine göre bir doğrusu vardır. Ancak gerçek doğru tektir, önemli olan o doğruya yaklaşabilmektir. Bu yüzdende kimsenin kimseye yadırgamasına gerek yok. Herkes sevdiği güvercinleri beslemekte olduğundan birşeyleri dikte etmenin de anlamı yok. Önemli olan eleştirilere açık olabilmek . Kalın sağlıcakla.
Güner NARLI
Sevgili Güvercinlerimiz
Her nekadar büyüklerimizin deyimiyle ‘İki kanat bir kuyruk, uçunca başına buyruk’ densede güvercinler bulundukları ortama, sahibine ve kümeslerine genelde sadık hayvanlardır. Kendilerine gösterilen ilgiye ve sevgiye karşılık olarak sahibinin beklentilerine cevap vermeye çalışırlar.
Güvercinler ile sahipleri arasındaki sevgi bağı zamanla tutkuya dönüşüyor ve bu tutkudur ki birbirini görmeden tanımadan o kadar çok insanı bir araya getirebiliyor. Biraraya gelindiğinde kurulabilen bu dostlukları kalıcı ve yapıcı olacak şekilde derinleştirmek için sarfedilen çabalar bizlerin bu konuda yapabileceği en güzel şey olmalıdır.
Bunu sağlayabilmek için de, gönül neyi severse o insan için güzel odur’u unutmadan her güvercin sever dostumuzun merakına saygı göstermekle birlikte iyi yönde destek olunmalıdır. Tüm güvercin sever dostların kümeslerinde beklentilerine gönüllerince cevap alabilmeleri dileğiyle.
Güner NARLI
Güvercin ve Yüksek Para
Çocukluğumuzdan beri biz bir şeyler yetiştirmeli, bir şeyler üretmeliydik, çeşitli hayvanlar besledik, güvercinlerde bunlardan biriydi. Sadakatleri, güzellikleri, uçuşları, renkleri ile tutkuyla bağlandık. Ama zaman ile güvercin yetiştirmeyi güvercinden daha çok sevdik ve o sebepten bir güvercinin yerini kolaylıkla başka güvercinle doldurduk.
Peki güvercin yetiştirmeyi ne için seviyoruz ve yapıyoruz?
Hobi mi? Ek gelir mi?
Ek gelir ise;
Güvercine yatırım yaparken bu sorulara cevap verelim,
Alacağın kuşların parasını yavrusundan çıkartabilir misin?
Üretmeyi başarabilirsiniz ya satmayı?
Yabancı kişileri kuş baktığın yere götürebilir misin?
Yavrularını kafesçi (telci) lere vererek para kazanabilir misin?
Anacı aldığın paradan yavrusunu satabilir misin?
Genellikle o yıl tutulan sevilen güvercin yüksek fiyatlardan alırsınız, siz üretip çoğaltıp satana kadar modası geçer fiyatı düşer ve satılmaz. Modayı yakalamak için birkaç senede bir kümesi değiştirip durur yada farklı renk ve ırklar bulundurarak her dönem tutulan bir ırkı kümesinizde bulundurabilirsiniz ama buna da kümes yetmez. Bazen güvercin ırkının fiyatının yüksek olmasından bazense düşük olmasından maddi kaybınız olur. Büyük paraya güvercin alınınca, büyük paraya satılır diye kural yoktur. Kar yoksa, yatırım yapmak neden?
Ek gelir elde etmek kişinin kendi ve ailesine fayda sağlaması güzel bir şey, ancak güvercin işinden gelir elde edebilenler alıp satanlar ve yetiştiricilerin çok az bir kesimi olduğunu göremiyoruz. Her emek ve para harcayan, güvercinde belli bir mertebeye ulaşmadan bunun getirisini geri alamaz. Para kazanan damızlıkçılar, iyi paralar harcamış, güvercine yıllarını vermiş, yetiştiricilik ve kümes yönünden donanımlı kişilerdir.
Peki Hobi ise;
Alacağın kuşun parasını ailene söyleyebilir misin?
İmkânlar doğrultusunda güvercin almak uygun ama imkânları aştığında yavrusunda parasını çıkartırım düşüncesi ile kuş almak doğru değil. Hobi için para harcanır ama harcama yüksek olduğu zaman yapılan masrafları çıkarma gayreti ile hobinin tadı kaçar.
Güzel olurdu hobi olarak baksak aynı zamanda çıkan yavrular ile masraflarını çıkarsak ama ırk standartlarının çoğu ırkta olmadığı ülkemizde Ahmet ile Mehmet’in aynı kuşu satabilme fiyatı her zaman aynı olamıyor.
Verdiğimiz emeğin karşılığını alamıyorsak yüksek paralara güvercin almaya gerek yok. Severek yaptığımız için emeği de geçeriz ama zaman ve para önemli. Aldığımız kuşu veya yavrusun satmayı düşünmeden, sadece kümesinizde varlığı ile verdiğim paraya değer diyebileceğimiz paralara güvercin almalıyız, bu gerçekleştiğinde hobidir ve keyiflidir.
Zir.Müh.Serkan Gündüz
SULTAN GÜVERCİNİ HÜNKARİ
Manisa Şehzade Sarayına özgü, “Sultan Güvercini”, “Hünkari” ırkı bir refah ve incelik anlayışının birleşmesi ile, Osmanlı Sultanlarının kendilerine has bir mükemmel ırk geliştirme isteği sonucu, yüzyılların emek ve birikimi ile meydana gelmiştir.
Üç kıtaya yayılmış Osmanlı topraklarındaki farklı ırktaki güvercinler, Manisa Sarayında toplanmış ve burada zengin bir güvercin koleksiyonu oluşturulmuştur. Bu çeşitlilik içinde melezleşme çalışmaları sonucu üretilen “Hünkari” ırkı, kanaryadan küçük gagaları ve her renkteki ebruli-dantelli ve bir tüy veya telekte, en az iki, üç renkli desenleriyle eşsiz güzellikte bir güvercin cinsi olarak günümüze kadar ulaşmıştır.
19. Yüzyıldan itibaren Saray tarafından yabancı misafirlere hediye edilen Hükariler Avrupa’ya yayılmış, oradan Amerika’ya da geçerek bütün dünyada tanınmıştır.
Bu gün ismi, kökenini çağrıştıracak şekilde, göğüslerindeki gül diye adlandırılan kendi içinde dönen , dalgalı, kıvırcık tüyler sebebiyle, “doğu fırfırı” anlamına gelen “Oriental frill” olarak anılan Hünkarilerin, Amerika ve Avrupa’ da dernekleri bulunmaktadır.
1864 yılında ilk defa H. P. Caridia tarafından alınıp, İngiltere’ye götürüldüğü bilinen Hünkariler, 1879 yılında da Amerika’nın önde gelen kentlerinden New York’ta National Columbarian Society tarafından ilk defa sergilenmiştir.
Küçük gagaları sebebiyle kendi yavrularını beslemekte zorlanan Hünkariler süt annesi olan daha büyük gagalı güvercinler tarafından büyütüldüğünden, yetiştirilmeleri zor ve sınırlı olmakta, halis ölçülerde olanlarına daha ender rastlanmaktadır. Hatta damızlık olanlar Avrupa ülkelerinden, bilhassa da Almanya’dan geri getirilmektedirler.
Tamamının ayakları paçalı, başlarının üstü sivri tepeli ve göğsü güllü olan Hünkariler, iki ana renk kompozisyonu içinde toplanırlar.
Birinci gurupta, baş, boyun, göğüs alt ve sırt beyaz, yalnızca kanat üstleri ve kuyruk ebruli-dantelli mavi, gri, kahve, kırmızı, siyah renk desenlidirler. Kuyruk uçlarında padişah mührü anlamına yorumlanan, bir beyaz metal para şeklinde desen mevcuttur. Kuyruk uçlarındaki bu beyaz ebruli işlemeye bu yüzden “mühür” veya “alem” denilir. Bu guruba yurtdışında “satinette” adı verilirken bizde ” kanat-kuyruk işlemeli ” çamkabuğu, mavi , gibi isimlerle anılırlar.
İkinci gurup ise, baş, boyun, göğüs alt ve sırt koyu renkli olup, kanat ve kuyrukları ebruli-dantel desenlidir. Bu guruba da dışarıda “blondinette” denirken bizde “tam çamkabuğu”, “arap ozan” kara çil, mavi ,sarı, kırmızı “sümbüllü” kırmızı çil denilmektedir. Yine kuyruklar ve kanat uçları mühürlü ve alemlidir.
Bu iki ana gurubun dışında , göz altı-alın renkli, kanat üzerleri mavi, beyaz veya kırmızı kuşaklı olanları da vardır. Bunlara da, “turbiteen” adı verilir.
Manisa ve çevresinde halen yaygın olarak bulunan Hünkarilerin tüm orijinal renkleri mevcuttur. Çamkabuğu, sarı, kırmızı, mavi, siyah sümbüllü, kanat uçları ve kuyrukları açık renk oyalı-ebruli süslemeli olup, beyaz üzeri kanat ve kuyrukları aynı renklerle süslü olanları da görebilmek mümkündür.
Bu renk ve desen zenginliğine rağmen, bu gün için yaygın bulunan Hünkarilerin gaga uzunluğu, dünya ölçeğinde orijinal olarak tabir edilen Avrupa ve Amerika’daki çok iyi korunmuş ve hatta gelişimi devam etmiş, emsallerinden yarım santimetre uzunluğunda büyüktür. Bu nedenle hünkarilerin yurtiçinde de, en kısa gagalıları, en makbul olanlardır. Bu sebeple gerek müsabakalarda, gerekse ticari alım-satımlarda önce gaga uzunluğuna bakılır.
Fakat, yurtdışında burunun altında dışarıya bir uzantı vermeyen adeta ”sıfır” uzunlukta bir gaganın, beslenme ve yavru besleme imkanını zorlayan yapısının doğal hayata ve üreme fonksiyonuna aykırı bulunması , bir tartışma ve eleştiri konusu olabilir.
Ama zaten, Manisa’da mevcut hünkarilerin gaga ölçüleri, besleme, üreme fonksiyonlarını karşılamaya yeterli ölçüde ve kırık tabir edilen karışmış örneklerinin dışında, seçilerek beslenen ve el değiştiren Hünkariler gayet küçük gagalıdır.
Bu gaga kısalığındaki birkaç milimetrelik fark sebebi ile, Manisa’da halen mevcut hünkari güvercinlerine Avrupa ve Amerika’daki hemcinslerine nazaran ırkı bozulmuş gözüyle bakamayacağımız gibi, aksine beslenme ve üreme şartları ölçeğinde, daha doğal ve orijinal olarak kabul etmemiz gereği meydandadır. Hele hele Ege bölgesinde, bu kuşlara “kırık” veya “alman” veya “alman kırığı” denmesine asla izin vermemeliyiz. Zaten kırılarak elde edilmiş bu cinsin bütün dünyada menşei Manisa Şehzade Sarayı olduğu tartışmasızdır. Bu cinsin adı ise, yurt içinde “Hünkari” , yurtdışında “oriantel frill” dir.
Nitekim, 1907 ve 1914 yılları arasında İngiltere’de yayınlanmış, “Feathered Word Magazin” dergisinin kapağı olan “Oriental Pigeon” (doğu güvercini) adlı çizme resimde tüm Hünkari modelleri gösterilirken , gaga yapıları da; Manisa’daki mevcut örneklerine daha yakın, Avrupa’daki şimdiki örneklerinden biraz daha yapılıdır.
Keza, Amerika’nın en önde gelen Hünkari “Oriental Frill” derneğinin İnternette www.pigeonclubusa.com adı ile ulaşılabilen web sitesinde logo olarak kullanılan temsili resim de yukarıdaki örneğin sonuçlarına ulaşmak mümkündür. Logo daki gaga daha belirgin iken, yarışmalarda dereceye girmiş hünkarilerin fotoğraflarında neredeyse gagalarının bulunmadığı görülmektedir. Bu durum, sergilenen kuşlarının bir miktar özel bir makasla gagalarının kısaltılmasından kaynaklansa da, melezleşme çalışmalarıyla, gaga kısalmasının devam ederek, doğal üreme ve beslenme şartlarını zorladığını göstermektedir.
Bu örneklerden de, zaten melezleme çalışmalarıyla elde edilmiş Hünkari ırkındaki gelişmenin Avrupa ve Amerika’da devam ettiği anlaşılmakta, Manisa ve çevresinde de, bazı özensiz kırılmalarla ırkta bir miktar bozulmalar görüldüğü anlaşılmaktadır.
Ancak, tabiatta kendi başına yaşama ve üreme fonksiyonuna sahip olmayan bir ırkın varlığını sürdürebilmesi imkansızdır. Bu ırk bir evcil ortamda dahi olsa doğal hayata uyum sağlama niteliğine sahip olmalıdır.
Manisa ve çevresindeki Hünkarilerle, yurtdışındaki Hünkariler arasındaki diğer bir fark da, yerli hünkarilerin avuç içi kadar küçük yapıda olmasının karşısında , yurtdışındaki hünkarilerin oldukça iri görünmesidir. Bu durum bir miktar beslenmeyle ilgili olarak açıklanabilse de , bu husus da bir gelişme ve farklılık olarak tespit edilmelidir. Ancak bu durumun da, ırkta bir kırılma olarak kabul edilmesi doğru olmaz, bu farklılıkların beslenme, korunma ve gelişme şartlarına bağlı olarak 150 yıllık süreç içinde meydana çıkması olağan karşılanmalıdır.
Her halükarda bütün dünyada menşei Manisa Şehzade Sarayları olduğu kabul edilen , Sultan Güvercini Hünkari kuşlarını, her iki versiyonunu da, en halis ölçüleriyle yetiştirme gayretimizi sürdürmeliyiz. Bunun için Hünkarinin gerek yurtiçi , gerek yurtdışı örneklerini muhafaza etmeli, bu güzide ırkı ihya etme yolunda melezleme çalışmalarına devam etmeli, güzellikleri arttırmanın öncelikli yolu olarak da, her güvercin meraklısının bu güzide ırka yer vermesinin yanı sıra, Bilhassa Manisa ve çevresindeki illerde her park ve bahçede de bir “Hünkari Evi” bulabilmeliyiz.
Böylece, dünyalar güzeli bir kuş çeşidi olan, Sultan Güvercini Hünkarilerimizi, bir marka olarak bütün dünyada tekrar tescil ve ilan edebiliriz.
Öyleyse, sloganımız; asırlar boyu sevip, beslediğimiz memleketimizin ender ırklarından, başta Hünkari olmak üzere “Sultan Güvercinlerine” sahip çıkalım, onları sevip, koruyalım ki, Onlar da bizim gönlümüzü ve kendi gök kubbemizi süslemeye devam etsinler.
Av.Cemil ALTINBİLEK
KELEBEK IÇIN TEHLİKE ÇANLARI !
Kelebeklerin uçuş özelliği geriliyor mu?
Kelebek ırkını bilmeyeniniz yoktur. Kelebek dendiğinde çoğu kuşçunun ilk aklına gelen iyi uçucu, dalıcı, dönücü ve kolay yönetilebilen paçalı, genellikle alaca renklerde bir güvercindir. Ne yazık ki son yirmi yılda Kelebek ırkını iyi tanımayan kuşçuların ilk aklına gelecek olan uçuş performansları Kelebek yetiştiricileri tar...afından ikinci plana itilmiş, hatta hiç dikkate alınmaz olmuştur.
Halbuki Dünyada çok az kalan birkaç uçucu güvercin ırkından biridir Kelebek. Ve en önemlisi de Türkiye kökenlidir. Son yıllarda Dünyanın birçok ülkesinde yetiştirilmeye başlanmıştır. Götürüldükleri yerlerde daha çok uçuculukları ön plana çıkmaktadır.
Daha 1982 yılında bir Alman dergisinde Kelebekler üzerine yazan bir Alman yetiştirici, Türk yetiştiricilerinin Kelebekde renk ve şekile uçuştan çok daha fazla önem vermelerini şöyle yorumlamaktadır "Türkler de bizim dedelerimizin yaptığı hatayı yapmaktadırlar". Zira birçok ülkede adı yüksek uçucu olan birçok ırk, on yıllardır gösteri amaçlı yetiştirildikleri için artık bu ırklardan doğru düzgün uçan kuş çıkmamaktadır. Eğer Kelebek yetiştiricileri de böyle yapmaya devam ederlerse „uçucu Kelebek“ yetiştirmek isteyen çocuklarımız, öz be öz bizim olan bu güvercin ırkını başka ülkelerden getirmek zorunda kalabilirler.
Kelebek yetiştiricileri, kuşlarınızın renk ve şekilleri yanısıra uçuculuklarını ve dönücülüklerini de test ediniz. Yetiştiriciler uçuş ve dönüşü iyi olan damızlıkların muhafazası ve teşviki için uçuş ve dönüş yarışmaları düzenleyiniz. Bu kuşlarımız tüm özellikleri ile bizlere dedelerimizden miras kalmıştır. Dolayısıyla bu kuşların TÜM ÖZELLİKLERINİ muhafaza etmek ve geliştirmek amacımız olmalıdır.
Doç. Dr. Türker SAVAŞ
Güvercin Hobimizi Yaparken Küçümsenmek
Güvercin bakmayanlarca, farklı düşüncelerle horlanmıştık, ama güvercin bakan bizim gibi bakmış kişilerce küçümsenmek üzücü.
Bazen kümesimizde kuşlarımızı gördüklerinde küçümseyen sözler bazense kuş almaya gittiğimizde, kuş sahibinin kuşunun istenmesiyle karşısındakini hafife alması. Hatta bazen sadece tanışmada beslediğiniz ırkı söylememizle beslediklerimize bize saygı duyulmaması.
Nedendi peki, piyasada tutulan ırklara bakmamak, pahalı kuş bakmamak, tek ırk bakmamak, kuşçuluğun çok iyi bilinmesi ya da çok az bilinmesi ile mi geliyor eleştiriler?
Oysa herkesin imkanları farklı, kümes imkanı, zaman imkanı, güvercine ayırdığı harcama miktarı ve beğenileri farklı ve birde güvercini sevmek var. Kimi güvercin ırk özelliklerini iyi şekilde taşımakla maddi olarak değer kazanıyor yada manevi şekilde, güzel uçuş performansı belki damarı veya güzel yavru bakmasıyla kendini sevdiriyor, kümesimizde yerini koruyor. Başkaları beğenmiyor diye kuşlarımızdan vaz mı geçeceğiz, kendimiz için mi başkası için mi güvercin bakıyoruz ki?
Sonuç olarak maddi manevi imkanları zorlayarak beslemeye çalıştığımız güvercinlerimizi, bazen diğer güvercincilere göstermek istemiyoruz. Güvercinciliğin sorunu bazen güvercinden değilde güvercincilerden kaynaklanıyor. Belkide bu yüzden çevremizde duyuyoruz kendi içine kapanan kuşçuları ve hak veriyoruz, bizim buranın kuşçuları diye başlayan cümlelere.
Güvercin yetiştiriciliğinin dostça yapılabilmesi temennisi ile saygı ve sevgiler.
Zir. Müh. Serkan GÜNDÜZ